Fyodor Mihayloviç Dostoyevski:
(d: 11 Kasım
1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt
Petersburg), Rus roman yazarıdır. Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne
arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki
Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla
bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek
buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin
ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında
yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya
ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.
1849 yılında
devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay
hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu
arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse
dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne
gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi.
Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi.
Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve
Petersburg'a yerleşti.
Petersburg'a
döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı
eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı
Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden
maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından
Notlar (1864), Suç ve Ceza
(1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler
(1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi.
Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından
büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875),
Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı
eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı.
Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer
kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31
Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun
arkasından yürüdü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan
yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini
derinden etkiledi.
BUDALA
Kitap Özeti:
Hasta prens
Mişkin Rusya’dan İsviçre’ye Şnayder adlı bir doktorun kliniğine yollanır. Prens
çok acı çeken bir insandır ve ara sıra hastalığıyla ilgili nöbetler
geçirmektedir. Nöbet geçirdikten sonra budalalaşır ve afallar. Çocukları çok
seven prens köydeki çocukların kalbini kazanmasıyla iyileşme sürecini de
ivmelendirir.
Köydeki yoksul
bir kızla ilgilenmesinden dolayı da çevresi tarafından ayıplanmaktadır. Nedeni
ise kızın annesinin ölümünden sonra lanetlenmiş olmasıdır. İsviçrede üç sene
kalan prens bir çok acılarla Rusya’ya döner ve soyunun son bireyiyle tanışmak
için atılımlarda bulunur. Onunla tanışması aynı evde yaşayan Ganya ile
tanışmasına da vesile olur. Ganya prense Nastasya’nın portresini gösterir ve
prens artık Nastasya’ya çoktan vurulmuştur. Onu her ne pahasına olursa olsun
aramaya başlar ve sonunda da bulur ve evlenme teklif eder. Buhranlı bir dönemde
olan Nastasya bu teklifi kabul eder gibi yapıp reddeder ve Rogo Jin adındaki
biriyle evlenmeye karar verir. Bu evlilikten sonra tekrar Mişkin’e kaçan
Nastasya daha fazla dayanamayarak tekrar geri döner.
Hala Moskova’da
bulunan Mişkin Nastasya’yı aramak için Petersburg’a gelir. Prens Mişkin
Nastasya’yı aradığını bir sır gibi saklamaktadır. Bu günlerde Prens Mişkin bazı
özel günlerde evinde partiler verir ve bu partilere de kitabındaki bütün
kahramanları çağırır. Bu kişilerden Aglaya adındaki kadın ise Prensi deliler
gibi sevmektedir ve ona “Yoksul Şövalye” gibi imalarda bulunmaktadır. Bunları
ise mektuplarında sık sık dile getirmektedir. Sonunda aglea ile Prens Mişkin
nişanlanmaya karar verirler. Böylece Prens ikinci kez Ganya’nın sevdiği kadını
elinden alır. Ancak bu nişandan da vazgeçen Mişkin Nastasya ile evlenmeye karar
verir. Ancak aynı zamanda Aglaya’yı çok sevdiğini de bilmektedir. Nastasya ile
evlenecekleri sırada Rogo Jin gelir ve Nastasya’yı sessizce alır gider. Mişkin
bunu sakince karşılar ve birşey diyemez. Rogo Jin Nastasya’yı Petersburg’ta
öldürür ve bunu da Prens gelince öğrenir ve tekrar krize girerek budalalaşır.
En sonunda Şnayder’in kliniğine gönderilir. Aglaya ise Polonyalı bir kontla
evlenir. Rogo Jin ise 15 yıllığına İsviçre’ye sürülmüştür.
Kitap
İncelemesi (David Damrosch’nın Dünya
Edebiyatı Nasıl Okunmalı? kitabı doğrultusunda):
Dostoyevski, bu
eserinde sara hastası bir genç adamı kitabın merkezine yerleştirmiştir.
Budalalık derecesinde iyi olan Prens Mışkin dünyada dürüst ve açık bir insan
olarak yaşamanın zorluklarını gözlemektedir. Dostoyevski Prens Mişkin’in
yaşadıkları üzerinden toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine
dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Tabiki de böyle bir
dünyada dürüst olmak demek "budala" olmak demektir.
Roman bir
Dostoyevski klasiği olarak son derece akıcı ve derindir. Gerilimler ve bunların
sonucu boşalmalarla yüklü psikolojik ögelerin ağırlıklı olarak kullanıldığı bir
eserdir. Dostoyevski burada ideal bir erkek nasıl olmalıdır sorusuna yanıt
vermek istemiştir.
Kitapta
yaşananlar 19. yüzyıl ortalarındadır. Romanın kahramanı, ideal erkek ve ideal
insan olarak öne çıkan özellikleriyle Prens Lev Nikolayeviç Mişkin. Ayrıca
Prens Mişkin saralıdır. Tedavi gördüğü İsviçre'den döndüğünde elindeki giysi
çıkınından başka hiçbir şeyi yoktur. Dönüş yolunda yanındakileri kişiliği,
saflığı ve dürüstlüğü ile etkiler. Petersburg'da kendisiyle uzaktan akraba olan
Lizaveta Prokovyevna'yı ve General olan eşini görmek üzere Yepançinlere gider.
Burada generalin üç kızı, Aglaya, Adelaida ve Aleksandra ile de tanışır. Prens,
ilginç kişiliği ile de aileyi ve Petersburg'da tanıştığı diğer insanları
etkiler.
Yazar bu kitabında, özellikle üçüncü bölümden sonra
hissedilmeye başlanan, toplumsal eleştirilerine ve Rus toplumu hakkındaki
görüşlerine yer verir. Rusların aslında bir vatan anlayışının bulunmadığını
dile getirir. Bu yüzden de diğer her
şeye sonuna kadar inanabildiklerini öne sürer. Bu da akıllara Rusların
inançsızlığa bile sonuna kadar inanabilecek garip insanlar olduğu kanısını
getirir. Rus yaşamının ve uğruna savaştıkları şeylerin ne kadar garip olduğunu
düşündürmektedir. Bir tutku ve aşk romanı olan Budala, Dostoyevski'nin yazdığı
ilk büyük aşk romanı olarak anılmaktadır.
Fakat aynı zamanda Rus toplumu hakkında yerinde eleştiriler içermektedir.
Bu nedenle toplumsal bir eleştiri romanı olarak da anılabilir.
Budala'da aynı
zamanda hemen hissedilir bir hiyararşik Rusya düzeni anlatılmıştır. Rusya'yı üç
gruba ayıran Dostoyevski bunları kaymak, yüksek gelir tabakası, bu tabakaya yükselmeye çalışan ve
yüksek gelirliler tabakasından birçok tanıdığı olan orta tabaka ve bu iki
tabakanında hor görüp beğenmediği bir tabaka olan en alt tabaka olarak
adlandırır. Romanda bunlar göz önüne örneklerle serilmiştir. Romandaki Epançinler'in
bir nevi bakıcılığını üstlenmiş olan Moskovalı Belonskayalar en üst tabakayı,
Epançinler orta tabakayı ve Hipolit, Lebedev gibileride en alt tabakayı
oluşturur.
Hritiyan ve Hazreti
İsa ahlakının parodisi olarak da görülebilecek bir ahlak anlayışı vardır. Bu
ahlaka sahip peygamberimsi bir kahraman olan
Prens Mişkin'in yaşamı kendi iç dünyasını seyre dalmakla geçmektedir.
İnsanlarla her türlü alışverişten arınmıştır. Budalalık derecesinde iyi olan
Prens Mişkin, tam bir saflık ve masumiyet içerisinde olup aynı zamanda
Dostoyevski'nin ifadesiyle hastalık derecesinde dünya nimetlerinden ve
hırslarından kopmuş bir budalalık içerisinde yaşamaktadır. Sevmekten başka bir
şey gelmez elinden. Müthiş bir zekâ sahibidir. Çevresindekiler, onu her zaman
yadırgarlar, ama onsuz da edemezler. Kendisi de saralı olan Dostoyevski,
romanının kahramanına kendi kişiliğinden pek çok şey koymuştur. Prens Mişkin'in
anıları, aslında Dostoyevski'nin anılarıdır. Prens Mişkin'in romanının bir
yerinde anlattığı, siyasal görüşlerinden dolayı kurşuna dizilme cezası alan bir
adamın öyküsü, aslında Dostoyevski'nin başından geçmiş bir olaydır.
Dünyanın gelmiş
geçmiş en güzel aşk romanlarından olan Budala, Dostoyevski'nin de dört büyük
romanından biridir. Dostoyevski'nin en unutulmaz kadın kahramanı olarak kabul
edilen Nastasya Filopovna, ünlü Rus romancının, Prens Mişkin'in kişiliğinde
vermek istediği güçlü aşkın yöneldiği kişilerden biridir. Nastasya Filopovna
güzelliğin, baştan çıkarıcılığın, olgun kadınlığın, hafifmeşrepliğin
simgesidir. Filopovna bütün bu yönlerinin bilincinde olan ve zaman zaman
hırçınlıkla kendini dışa vuran gizli bir utancı taşıyan bir karakter olarak
Dostoyevski'nin diğer kadın karakterlerinden ayrılır. Romanın bir diğer ilginç
kadın kahramanı Aglaya İvanovna da gençliğin, duyarlılığın ve zekânın
sembolüdür. Budala insanlık tarihinde yazılmış olan en güzel, en sarsıcı, en
etkileyici romanlardan biri olarak kabul edilir.